Beden kitle endeksi şu yolla hesaplanır :
BKI = Ağırlık (kg) / boy (m²)
Beden kitle endeksi şu yolla hesaplanır :
BKI = Ağırlık (kg) / boy (m²)
Sosyal duygusal gelişim, çocuğun kendini ifade etmesi, duygularını denetleyebilmesi, kendisiyle ve çevresiyle barışık ve uyum içinde olabilmesidir. Sosyal ve duygusal yeterlilik yaşam boyu gelişir. Duygusal gelişim, sosyal gelişimin temelini oluşturur. Duygusal gelişim biyolojik temelli olmakla birlikte, olgunlaşma ve öğrenme sonucu oluşmaktadır. Öğrenme için ise sosyal etkileşim şarttır. Duygusal gelişim, sosyal gelişimin temelini oluşturmakla beraber, duygusal ve sosyal gelişim birbiriyle etkileşim içinde olan iki gelişim alanıdır.
Bedensel ve bilişsel gelişime eşgüdümlü olarak biçimlenen duygusal yapı, zaman içinde duygusal denge kuracak şekilde olgunlaşır. Çocuğun duygusal dengesinin gelişmesi benlik kavramını da önemli ölçüde etkiler. Buna göre sağlıklı duygusal gelişim, sağlıklı kişilik ve sosyal gelişimin temelidir...
Türkçesi "Edinsel Bağışıklık Yetmezliği Sendromu" olarak ifade edilen AIDS i, çağımızın en korkunç hastalıklarından biri olarak nitelendirebiliriz. AIDS hastalığının etkeni bir virüs olup kısaca HIV olarak adlandırılmaktadır. Bu virüsün 2 tipi vardır; HIV - 1 dünyada en yaygın görülen AIDS etkeni virüsüdür. HIV - 2 ise daha nadir olarak görülür, ancak batı Afrika da sık rastlandığı bildirilmiştir.
AIDS, kişiyi hastalıklara karşı koruyan bağışıklık sisteminin zayıflamasından dolayı ortaya çıkan hastalıklar kombinasyonu için kullanılan tıbbi bir tanımdır. Bağışıklık yetmezliği, HIV in neden olduğu enfeksiyon sonrası ortaya çıkar. Bu virüs insanın bağışıklık sistemini bozarak, vücudun normalde dirençli olduğu birçok hastalığa karşı kendini koruyamamasına neden olur. Bağışıklığını kaybetmiş olan insan vücudu, herhangi bir basit solunum yolu enfeksiyonuna, mantar enfeksiyonlarına ve benzerlerine kolayca yenik düşebilmektedir. AIDS, HIV enfeksiyonunun son safhasıdır.
HIV / AIDS tüm dünyada hızla yayılmaktadır. Hastalığa ait özellikler;AIDS virüsünü kanında taşıyan kişi ya AIDS taşıyıcısı, ya da AIDS hastası konumundadır. AIDS taşıyıcısı olan bir kişi, hiç bir klinik belirti göstermeden toplum içinde yaşıyabilmektedir. Fakat, belli bir süre sonunda ( ortalama 2 -8 yıl ) taşıyıcı kişi, çeşitli klinik belirtiler göstererek AIDS hastası olmaktadır. AIDS hastasını bekleyen kesin son ise, ( tedavi edici bir ilaç bulunmadığı sürece ) ölümdür.
HIV / AIDS in Bulaşma YollarıHIV Nasıl Bulaşmaz
Yapılan araştırmalarla, hekim ve hemşirelerin olduğu kadar HIV / AIDS li hasta ve hasta yakınlarının da bu konudaki bilgilerinin genelde yetersiz oldukları saptanmıştır. Sağlıkla ilgili her konuda yeterli düzeyde bilgi sahibi olması gereken hemşire ve yardımcı sağlık personeli yanında, hastalığın yayılmasında önemli rolleri olan taşıyıcıların da yayılma ve korunma yolları konusunda bilgi sahibi olması insani bir görev kabul edilmelidir.
Kolestrol yüksekliğinde tedavi ilaçla ve ilaçdışı olarak 2 aşamada gerçekleştirilir:
Tedaviler her hasta için farklılıklar gösterir. Doktor gözetiminde yapılan ilaç tedavisi yanında ilaç dışı tedaviler de ihmal edilmemelidir. Tedavide hedef belirlemede LDL-lolestrol düzeyi esas alınmalıdır. Bu düzey hastanın diğer sistemlerindeki rahtsızlıkları göz önüne alınarak belirlenmelidir.
Kişide kalp ve damar hastalığı yok ise, LDL- düzeyinin 130 mg/dl’nin altına düşürülmesi yeterlidir. Kalp krizi geçirmiş, koroner artere bağlı göğüs ağrıları olan, damar ameliyatı olmuş kişilerde kolestrol düzeyi 100 mg/dl altında olmalıdır.
Kolestrolün ilaçsız tedavisi ancak yaşam şeklini değiştirmekle mümkündür. Kolestrolü düşürmek için ilaç kullanılsa dahi yaşam biçiminde düzenlemeye gitmeden sorun olmaktan çıkmaz, aksine kullanılan ilaçların etkisini azaltacaktır.
İlaçsız tedavilerin en önemlisi beslenme düzenini değiştirmektir. Sigara bırakılmalıdır. Sigara bir çok kansere zemin hazırlarken kolestrol yüksekliğini de tetikler. Yüksek kolestrolü olan hastaların aynı zamanda tansiyonu da yüksek ise günlük tuz alım miktarını da azaltmaları şarttır. Şeker hastalığı kontrol altına alınmalı, halihazırda insülin kullanılıyor ise kesilmemelidir. Şişmanlık ve şişmanlığa neden olacak bir yaşam biçiminden vazgeçilmelidir.
Egzersiz iyi kolestrolü yükseltirken, kötü kolestrolü düşürür. Hastalar düzenli egzersiz yapmalıdır. Hafta en az 3 kere 35-40 dakika süre ile yürüme, koşma, yüzme ve bisiklete binme gibi egzersizler yapılmalıdır.
Alkol alımı mutlaka sınırlanmalı erkeklerde günde 30, kadınlarda ise 15 ml. yi geçmemelidir.
Çocuğun çevresine ilişkin yeni keşiflerde bulunduğu, çevresini giderek genişlettiği, yetişkin desteğine daha az ihtiyaç duyarak bazı sorumluluklar almaya hazırlandığı bir yaştır.
Hızla sosyalleşmektedir (Toplum kurallarını öğrenmek için gayret gösterir).
Genellikle canlı ve neşelidir.
Davranışları genellikle kendine güvenli ve dostçadır.
Bu yaşta gelişme ilk dört yıla kıyasla oldukça yavaşlamıştır.
Yetişkinleri memnun etmekten hoşlanır.
Yaptığı işin görülüp beğenilmesini ister.
Koşma, sekme ve atlama da vücut hareketleri tam bir denge içindedir.
İnsan resmini, baş, bacaklar ve ayaklar olarak çizer. Bedenin bu çizimde yer alması, altıncı yaşa doğru gerçekleşebilir.
Yetişkinin tüm davranışlarını izler ve onların gerçek hayatta yaptıklarını oyunlarında tekrarlamaktan hoşlanır.
Sürekli konuşur ve sorular sorar.
Herhangi bir becerinin kazanılmasında büyük sebat gösterir.
Duygularını kontrol etmeyi büyük ölçüde başarır.
Ev içindeki ve dışındaki işlere ilgi duyar.
Giyinmek, yemek yemek, saç taramak, yıkanmak konusunda artık iyice ustalaşmıştır.
Uygun fırsatlar verilmişse ayakkabısını giyebilir, basit tokalar takabilir, biraz zorlukla da olsa düğmelerini ilikleyebilir.
Grup oyunlarından hoşlanır. Grubun dışında kalmak istemez. Arkadaşları ile birlikte olabilmek için bazı fedakârlıklarda bulunması gerektiğini fark eder.
Resim ve müzikle ilgilenmekten zevk alır. Hem yaşıtları hem de yetişkinlerle iyi geçinmeye çalışır.
İp atlama, bisiklete binme, koşmaca gibi oyunlar oynamaktan zevk alır.
Hikâyeler dinlemekten ve anlatmaktan hoşlanır.
Eğer ev ortamı ona imkan sağlayabiliyorsa, artık kitaplara da ilgi duymaya başlar. Sayılar giderek daha fazla ilgisini çeker. Bilebildiği sayılarla gördüğü her şeyi sayar.
Evde ve okuldaki kuralları daha iyi anlar ve uygular. Zaman zaman tedirginlik ve küskünlük gösterirse de, bu tür davranışlar daha çok çocuk yorgun, uykusuz veya hasta olduğunda ortaya çıkar.
AİLEVİ AKDENİZ ATEŞİ (AAA)
Genel Bilgiler 1. Ailesel geçiş: Hastalığın ortaya çıkması için anne veya babanın taşıyıcı veya hasta olması gerekir.
2. Sıklıkla Akdeniz Bölgesi ve civarında görülmesi (Karadeniz Bölgesi de dahil)
3. Ateş atakları yapması: Ateş ataklarına karın ağrısı, eklem ağrısı veya göğüs ağrısı eşlik eder. Karın ağrısı, akut apandisit ile karışabilir ve çok şiddetli olabilir. Bu hastaların bir kısmı akut apandisit tanısı ile ameliyat edilmişlerdir ancak karın ağrıları geçmemiştir.
Hastalık uzun dönemde amiloidoz denen başka bir hastalığa yol açabilir. Amiloidozda vücutta değişik organlarda amiloid denilen madde birikir, bunun sonucu kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği, ishal, bilinç kaybı, felç gibi sorunlar ortaya çıkar.
AAA Nedenleri, Tanı Ve Tedavi
Ailevi akdeniz ateşi kalıtsal bir hastalıktır. 1997 yılında hastalığa yol açan gen bulunmuştur. Bu gen, hastalığın tedavisinde mutlaka yeni ufuklara yol açacaktır.
Kesin tanı genetik inceleme ile mümkündür ancak genetik inceleme pahalıdır ve henüz çok yaygın olarak kullanılmamaktadır. Hastanın ataklar esnasında ve atak dışı zamanlarda muayene edilmesi ve bazı laboratuvar incelemeleri ile tanı genetik inceleme olmadan da kolaylıkla konur. Tanı koyarken dikkat edilmesi gereken nokta ateş, karın ağrısına yol açan diğer hastalıkların ekarte edilmesidir.
Günümüzde AAA’nin bilinen tek tedavisi, doktor kontrolu altında kullanılması gereken Kolşisin isimli ilaçtır. Kolşisin; ateş, karın ağrısı... ataklarının sıklığını ve şiddetini azaltır. Kolşisin amiloidoz gelişmesini de önleyebilir.
Tekrarlayan ateş ve karın ağrısı atakları olan hastalar AAA yönünden araştırılmalı ve AAA tanısı alan hastalar kolşisin tedavisini aksatmamalıdır.Kas 16, 2009 Kadın Sağlığı
Premenstruel Sendrom yani adet öncesi sendromu, adet döngüsünün son dönemimde ortaya çıkıp kanamanın başlamasıyla hızla düzelen vücutla ilgili, bilişsel, duygusal ve davranışsal bozuklukları tanımlamak için kullanılan bir terimdir.
PMS’de görülen birçok semptom organik ve psikolojik hastalıklarda da görülebilir. Bu nedenle şu özellikler mutlaka aranmalıdır:
• Organik bir neden olmamalıdır.
• Semptomlar dönüşümlü olmalı ve adet çevriminin ikinci yarısında ortaya çıkmalıdır. Ancak her çevrimde bu belirtiler aynı şiddette görülmeyebilir.
• Çevrimin ilk bölümünde en az yedi gün tamamen normal olmalı ve belirti görülmemelidir.
• Kanamanın başlaması ile semptomlar kaybolabilir.
• Ergenlik öncesi, menapoz sonrası ve gebelik döneminde görülmemelidir.
• Kanama şart değildir. Yumurtalığı korunmuş ancak rahmi alınmış kadınlarda da görülebilir.
PMS’ten sözedilebilmesi için hastanın yaşam ve iş kalitesini etkileyecek düzeyde olmalıdır.PMS tanısının konabilmesi için adet öncesi dönemde görülen şikayetlerin normal yaşam aktivitesinde değişikliklere neden olması gerekmektedir.
Meme hastalıkları ve jenital hastalıklar PMS ile karıştırılabilir. FSH ve LH hormon düzeylerinin ölçümü özellikle menapoz değerlendirilmesi açısından önemlidir. Ayrıca psikiyatri konsültasyonu gerekebilir.
Premenstrual sendrom bazen tüm vücut sistemlerini etkileyebilir ve bu durumda her organa ait belirtiler meydana gelebilir. PMS belirtileri hafif adet öncesi belirtileri şeklinde olabilir, doktora başvuracak kadar ancak dayanılacak şiddette olabilir, ve iş kaybına, sosyal ilişkilerde sorunlara, kişide depresyona yol açacak kadar şiddetli olabilir.
PMS baskın olan şikayetlere göre 4 alt grupta incelenir,
1.PMS-A: Anksiyete, huzursuzluk, sinirlilik , gerginlik
2.PMS-H: Kilo alma, meme ağrısı, karında şişme, ödem
3.PMS-C: İştah artması, tatlılara istek, migren, yorgunluk
4.PMS-D: Depresyon, unutkanlık, kolayca ağlama, sersemleme
Yapılan çeşitli çalışmalarda öfke, çökkünlük, bunaltı ve mizaçta dalgalanmalar, gerginlik, sinirlilik en sık görülen psikiyatrik belirtiler arasında yer alırken meme hassaslığı, şişkinlik, yorgunluk ve karın ağrısı en çok görülen fiziksel belirtilerdir. Pek çok kadında kilo alımı ve adet öncesi şişkinlik, ödem görülür. Çoğunda kilo artımı 1-2 kg’ dan fazladır.
PMS, üreme dönemlerindeki kadınlarda gözükürken, nadiren ergenlik döneminden önce ve menapozda da görülebilir. Sıklıkla 30-45 yaş arası kadınlarda görülür. Genetik bir eğilim söz konusudur, ancak sosyal ve ırksal farklılıklar göstermez. Doğum kontrol hapı kullananlarda belirtiler şiddetlenebilir.
PMS’te ilaçla tedavi yöntemleri dışında egzersiz ve beslenme düzeni ile tedavi sağlanabilir. Egzersiz yapan kadınlarda kızgınlık ve depresyonda azalma olur aynı zamanda endokrin sistem de etkilenir. Efor sarfetmekle kortizon, testesteron, prolaktin, B-endorfin ve GH artarken östrojenin metabolik akışı hızlanarak kan düzeyi düşer.
Egzersiz ile meme hassasiyeti, stresin azaldığı gözlenmiştir dolayısıyla bu azalma harcanan fiziksel enerji ile bağlantılı bulunmuştur. Yetersiz beslenme PMS nedeni değildir. PMS’lu kadınların premenstruel dönemde tuz ve karbonhidratı fazla tükettikleri söylenmektedir. Sık ve az yemek, az yağlı, karbonhidratlardan zengin, alkolsüz ve kafeinsiz bir diyet önerilmektedir. Tıbbi tedaviler ve ilaç kullanımı için hekimlere başvurulmalıdır.
Ağız ve Diş Sağlığı
Ağız ve diş sağlığı; Beslenme, Konuşma ve Estetik açıdan önem taşır.
Ağız ve diş sağlığı bozulan kişi yiyecekleri yeterince öğütemez, konuşurken sesleri çıkarmakta zorlanır ve (kaybedilen dişlerin yerine göre) estetik olarak hiç hoş olmayan bir görünüm söz konusu olur. Bu nedenle sistemli ve yeterli bir ağız - diş bakımı gereklidir.
Ağız bakımında en önemli görev kişinin kendisine düşmektedir. Yeterli zaman ayırarak, sistemli bir şekilde yapılan bakım ile birçok sorunun oluşmasını engelleyebilirsiniz.
Biz diş hekimlerine düşen görev ise 6 ayda bir yapılan kontrollerle yapılan bakımı denetlemek, gözden kaçan - ihmal edilen - bölgeleri izleyip temizlemektir.
Günümüzde, çağdaş ülkelerde Tedavi edici hekimliğin yerini Koruyucu hekimlik almıştır. Özellikle dişhekimliği gibi mecbur olunmadıkça gitmekten kaçınılan, ancak son ana gelindiğinde de sevimsiz ve pahalı bir yığın tedavi gerektiren bir dalda, Koruyucu - Önleyici hekimliğin ne denli faydalı ve başarılı olacağı ortadadır.
Ağız bakımında neler, nasıl kullanılmalıdır?
1. Diş fırçası : İyi bir diş fırçası baş kısmı kısa, düz saplı ve orta sert naylon kıllardan üretilmiş olmalıdır. Elektrikli diş fırçalarının dişleri daha iyi fırçaladığı söylemek doğru olmaz.
Doğru Diş Fırçalama:
Diş temizliğini asıl diş fırçası yapar, diş macunu değil. Diş macunu, aşındırıcı ve köpürücü özelliği ile bakteri plağını gidermeyi kolaylaştıran, ağıza hos bir koku veren ve fırçalamayı zevkli hale getiren bir yardımcıdır.
Diş fırçanızı kullandıktan sonra iyice yıkayın ve bir bardak içine, fırça başı yukarıda olacak sekilde koyup açıkta kurumasını sağlayın. Doğru bir şekilde kullanıldığında, bir diş fırçasının ortalama ömrü 2,5 - 3 ay dır.
Diş Macunu seçiminde en ideali piyasada bulunan tadı ve kokusu hoşunuza giden bir ürünü kullanmaktır.Ancak öyle reklamlarda sunulduğu gibi birkaç santim değil her fırçalamada sadece bir nohut büyüklüğünde macun kullanmanız yeterlidir.
Diş fırçalamada hedef, dişlerin yüzeylerindeki besin artıklarını ve bakteri plağını tümüyle ortadan kaldırmaktır.
Bu amaçla diş fırçası diş ile dişetinin birleştiği yere 45 derece açıyla yerleştirilir.
Dişetinden dişe doğru ( üst çenede yukarıdan aşağıya, alt çenede aşağıdan yukarıya doğru ) dairesel hareketler yapıldıktan sonra fırça döndürülerek, kılların süpürme hareketi yapması sağlanır. Sonra, bir fırça boyu öne getirilerek aynı hareket tekrarlanır ve diğer tarafın sonuna kadar ilerleyerek çenedeki bütün dişlerin dış yüzeyleri temizlenir. Ancak, ayni şekilde dişlerin damak taraflarının da fırçalanması unutulmamalıdır.
Son olarak, dişlerin çiğneyici yüzeyleri, ileri geri hareketlerle fırçalanır. Bu fırçalama yönteminde, genellikle ilk birkaç gün bilek ve ön kol kasları döndürme hareketinden dolayı yorulabilir, fakat kısa sürede alışkanlık kazanılır.
Diş fırçalarken yapılan en önemli hata, diş fırçasını çok sert ve aşırı bastırarak kullanmaktır. Fırçalama sırasında dişetini zedelememeye özen göstermek gerekir.
2. Diş macunu : Diş fırçasının mekanik fırçalamasının etkisini arttırır. Burada çok sık sorulan bir soruya da cevap vermek gerekiyor. Bize göre "En iyi" ya da "İdeal" bir diş macunu yoktur. En iyi diş macunu size diş fırçalamayı bir zevk haline getiren,tadı ve kokusu hoşunuza giden diş macunudur. Ancak zaman zaman diş macununuzu değiştirmeniz devamlı aynı aşındırıcı maddeye maruz kalmanızı önleyecektir.
3. Diş ipleri : Diş fırçasının tam temizleyemediği diş ara yüzeylerini temizlemekte kullanılır.
4.Ağız gargaraları : İçerdikleri maddelere göre ağızda (özellikle fırçanın ulaşamadığı yerlerde) bulunan mikroorganizmaların aktivasyonunu engeller, ağızda mevcut bakteri sayısını azaltır ve buna bağlı olarak ağız kokusunu ortadan kaldırırlar.Ancak unutmayın ağzı çalkalamak, bakteri plağını yerinden oynatmaz. Ağız gargaraları diş fırçalamanın ve diş ipi kullanımının yerini tutamaz, sadece artı bir koruma ve bakım yöntemidir.
5. Diş arası fırçaları: Diş araları ile köprü altlarını temizlemekte kullanılan özel yapılı fırçalardır.
|
Agız ve diş sağlığı, genel sağlığımızın çok önemli bir parçasıdır. Düzenli yapılan çürük kontrolleri ve diştaşı temizliği, oluşabilecek sorunların erken teşhisini ve dişlerin ağızda uzun vadede sağlıklı kalmasını sağlayacaktır.
Pedodonti:
Çocuklarda çürük önleyici izolasyon dolguları (fissür sealant), flor uygulamaları, oluşabilecek ortodontik problemlerin erken teşhisi ve önlenmesi...
Çocuklarda diş fırçalama alışkanlığının kazandırılması ve beslenme şeklinin düzenlenmesinin yanısıra, düzenli diş hekimi kontrolleri yapılmalıdır. Topikal flor uygulamasıyla çocuğun daimi dişlerini güçlendirebilir, küçük ve büyük azı dişlerine uygulanan fissür örtücü denilen izolasyon dolgusuyla çürümeyi engelleyebiliriz. Geçici olduğu için pek fazla önemsenmeyen süt dişlerinin sağlığı çok önemlidir. Süt dişlerindeki çürükler, hem ağrıya sebep olmakta hem de daimi dişlere zarar vermektedir. Erken süt dişi kaybı, çocukların daimi dişlerinin çapraşık olmasının en önemli sebeplerinden biridir.
Periodontoloji:Dişeti hastalıklarının tedavisi amacı ile diştaşlarının temizlenmesi, cerrahi tekniklerle hastalığın tedavisi....
Periodontal hastalıklar dişeti ve dişleri çevreleyen destek dokuları etkileyen iltihabi hastalıklardır. Dişeti hastalığının en önemli sebebi "bakteri plağı"dır. Hergün düzenli ve yeterli fırçalama yapılmazsa, tükrük içinde bulunan kalsiyum, bakteri plağıyla birleşip sertleşerek dişler üzerine yapışır ve diştaşı (tartar) dediğimiz yapıya dönüşür. Plaktaki bakteriler tarafından üretilen zararlı maddeler dişetlerinde iltihaba yol açar. Dişeti hastalığının bu erken dönemine" gingivitis" denir. Bu dönemde dişetleri kırmızıdır,kanamalıdır ve hacim olarak büyümüştür.Bu hastalık tablosunun ilk sinyallerini fark eden hasta hemen hekime başvurursa bu aşamada yapılacak diştaşı temizliğiyle dişetlerinin tedavisinde yüksek başarı sağlanır. Belirtilerin ihmal edilmesi durumunda hastalık ilerler, dişetindeki iltihap çene kemiğine ulaşır ve erimesine neden olur. Bu durumda cerrahi tedaviler gerkebilir. Dişeti iltihabının neden olduğu diş kayıpları, çürüklerin neden olduğu diş kayıplarından daha fazladır. Periodontal problemlerin önlenmesinde en önemli görev kişinin kendisine düşmektedir.Günlük ağız bakım işlemleri (diş fırçalama ve diş ipi kullanma) diştaşı oluşumunu en alt düzeye indirebilir, ancak tamamen önleyemeyebilir. Dişler sabah akşam 2 dakika süreyle fırçalanmalı ve düzenli olarak diş hekimi tarafından kontrol edilip temizlenmelidir.
Konservatif Tedavi:Çürük tedavileri, amalgam ve estetik dolgular...
Ağızda bulunan bakterilerden oluşan bakteri plağı, şekerli ve karbonhidratlı yiyeceklerin ağızda kalan artıklarından asit oluşturur. Bu asitler dişlerin mineral dokusunu çözerek dişin minesinin bozulmasına ve sonuçta da diş çürüğünün başlamasına neden olurlar. Konservatif tedavi, çürüklerin erken dönemde tedavilerinin yapılarak ilerlemelerinin durdurulmasını ve oluşan diş maddesi kayıplarının estetik, fonksiyonel ve ağız dokularına uyumlu bir şekilde tedavi edilmesini amaçlar.
Endodontik Tedavi:Kanal tedavileri...
Dişin sert dokusunun içinde, kökün en ucundan giren kan damarları ve sinirlerin (pulpa) bulunduğu dişe hayat veren küçük bir odacık vardır. Dişlerin büyümesini ve sürmesini sağlayan bu yapı, çürüme meydana geldiğinde alarm görevi de görmektedir. Erken safhada tedavi edilmeyen diş çürükleri ilerleyerek pulpaya ulaşır ve burada iltihabi değişimlere neden olarak şiddetli ağrılar oluşturur. Daha sonraki aşamada bakterilerin salgıladığı asitler pulpayı öldürür. Böylelikle ortaya çıkan toksinler (zehirler) kök ucundan sızarak çene kemiğine yayılır. Çene kemiğinde oluşan iltihap dişin kaybına, çevre dokularının da harabiyetine neden olur. Bu safhaya gelmeden önce dişi ve çevre dokuları koprumak için hastalıklı pulpa dokusunun alınmasıyla diş kurtarılabilir. Pulpa dokusu anestezi altında temizlendikten sonra, kanallar genişletilip dezenfekte edilir. Tüm bu işlemlerden sonra pulpa odasının içi özel maddelerle kök ucuna kadar doldurulur. Sanıldığının aksine bu işlemler ağrısız gerçekleşmekte ve tedavi edilen diş uzun yıllar ağızda kalmaktadır.
Cerrahi:Diş çekimleri, komplikasyonlu ve gömük diş çekimleri, kist operasyonları, rezeksiyon, vb. cerrahi operasyonlar...
Gömük 20 yaş dişleri: Bu dişler akıl dişleri olarak da adlandırılır ve tam ya da yarım gömülü kaldığında iltihaplanmaya ya da bir kiste sebep olabilir. Ya da diğer dişleri öne doğru iterek dişlerde çapraşıklıklara yol açabilir. Uzun süre hiç belirti vermezken, aniden şiddetli ağrılara, çenelerde kitlenmeye ya da yüzde şişmeye sebep olabilir. Bu dişler kontrol edilmeli ve gerekli ise çekilmelidir. Çekim küçük bir operasyonla gerçekleştirilir.
Protez:Kuron ve köprü protezleri, total (tam) ve iskelet (kancalı) protezler, Hassas tutuculu protezler...
Protez; eksik bir organı yerine koyma anlamı taşımaktadır. Dişlerin ve çevre dokuların çeşitli sebeplerle madde kaybına uğradığı ya da tamamen kaybedildiği durumlarda, hastaya kaybolan fonksiyonlarını geri kazandırmak ve bozulan estetik görünümü düzeltmek, protezin amacıdır.
Eksik bir diş diğer dişler için ciddi bir tehlikedir. Estetiği bozduğu tartışılmazdır, ancak daha önemlisi, dişin kaybından kısa bir süre sonra boşluğu sınırlayan dişler doğal olarak boşluğa doğru eğilir. Ayrıca karşı çenedeki boşluğa denk gelen dişler üzerindeki basıncın ortadan kalkması, zamanla onların boşluğa doğru uzamasına ve hatta dökülmesine sebep olur. Sadece komşu dişler değil, diğer dişler de bu konumdan etkilenir ve çene eklemi, baş ve kas ağrıları ortaya çıkabilir. Kısacası boşluk ne kadar kısa sürede kapatılırsa o kadar iyidir.
Protezler genel olarak iki türlüdür:
Yarım protezler, hastanın mevcut dişlerine kroşe dediğimiz kancalarla tutturulur. Ya da estetik olması için ağızdaki dişler kaplanarak onlara yerleştirilen çıt çıt, sürgü gibi hassas tutucular kullanılarak yapılır.
Ortodonti:Diş çapraşıklıklarının ve çene anomalilerinin düzeltilmesi...
Kalıtım, gelişim yetersizliği, çeşitli yanlış alışkanlıklar (parmak emme, biberon ve yalancı meme gibi faktörler) sebebiyle oluşan bozuklukların tedavisi ortodontinin konusudur. Sadece dişlerde çapraşıklık varsa, yaş faktörü önemli değildir. Her yaşta dişlerin düzeltilmesi mümkündür. Ancak kişinin kemik yapısıyla ilgili (iskeletsel) bir problem söz konusu ise, tedavisi ergenlik çağına kadar yapılır.
Dental Implantlar:Diş implantları, kaybedilen dişlerin yerine çene kemiği içine yerleştirilen ve kemik ile kaynaşarak doğal diş kökü görevini gören metal yapılardır. Bu metal yapılar doku dostu olan titanyumdan yapılır ve hiçbir yan etkisi yoktur. Tek diş kayıplarında boşluğun doldurulması için yandaki dişleri küçültüp 3üye köprü yapmak yerine, diğer dişlere dokunulmadan boşluğa implant yerleştirilir ve üzeri 1üye kuronla kaplanabilir..
Azı dişlerinin kayıplarında, takıp çıkartılan protez kullanmak yerine bu bölgeye uygun sayıda implant yerleştirilerek sabit köprü yapılabilir... Dişsiz ağızlarda, özellikle alt protezi ağızda durmayan kişilerde meydana gelen çiğneme, konuşma ve psikolojik bozuklukların giderilmesi için de implant uygulanır. Iki seçenek vardır: Ya ağıza yeterli sayıda (6-8) implant yerleştirilip sabit köprü yapılır, ya da çenenin ön bölgesine 2-4 implant yerleştirilerek protezin daha stabil oması sağlanır. Implant uygulaması için öncelikle bir çene filmi çekilir ve uygulama için yeterli kemik olup olmadığı incelenir. Uygun şartlar varsa implant yetişkin her insana yapılabilir ve başarı şansı çok yüksektir.
Estetik Diş Hekimliği:Ayrık dişlerin kapatılması, gülme sırasında görünen dişetinin uzunluğunun ayarlanması, koyu renkli dişlerin renklerinin açılması, kısacası estetiği olabildiğinin en iyisine ulaştıracak uygulamalar, estetik diş hekimliğinin konusudur. Bu bağlamda porselen laminate, empress, estetik kozmetik dolgular, diş beyazlatma (bleaching) gibi uygulamalar yapılmaktadır.
Diş beyazlatma (Bleaching):Diş beyazlatma, dişlerin yapısındaki renklenmeleri ortadan kaldıran bir işlemdir. Diş renklenmelerinin çeşitli sebepleri olabilir. En yaygın nedenleri; kahve , çay, kola ve sigara gibi leke yapıcı maddelerin kullanılması, travma, yaşlılık, tetrasiklin renkleşmesi, eski kaplamalar, sinir dejenerasyonu vb. gibi nedenlerdir. Diş beyazlatma işlemi uygun şekilde ve diş hekimi kontrolünde yapıldığında diş ve dişetlerine zararsızdır.Ancak tedavi sırasında dişlerde hassasiyet (özellikle soğukta), dişetlerinde kızarma ve hassasiyet meydana gelebilmektedir. Fakat bu geçicidir ve tedavinin bitimiyle birlikte, birkaç gün içinde bu şikayetler ortadan kalkmaktadır. Ağartma işlemi için iki yöntem vardır:
Sivilce, dermatolojik adıyla akne vulgaris, toplumda en sık karşılaşılan cilt hastalığıdır. Özellikle ergenlik dönemindeki gençlerde % 80-90 oranında rastlanmaktadır ve hemen hemen herkes hayatı boyunca en az 3-5 kez sivilce çıkarmaktadır.
Bu sık görülen hastalık hem fiziksel olarak görüntüyü bozmakta hem de bu görüntü bozukluğu psikolojik bozuklukların artmasına neden olmaktadır. Tedavi edilmediği takdirde uzun yıllar, hatta bir ömür boyunca devam edebilen bir hastalık haline dönüşmektir.
En sık karşılaştığımız 12-18 yaş gurubundan başlayarak, uygun tedavi alışkanlıkları ve tedavileri, hastanın cilt tipine ve hastalığın şiddetine göre uygulanmalıdır. Sivilce sadece yüz bölgesinde değil aynı zamanda sırt, göğüs, boyun gibi vücudun diğer bölümlerinde de çıkabilir.
Aknelerinizden kurtulmak için ne yapabilirsiniz ?Astigmatlık 2’ye ayrılır:
A- Regüler astigmatizma: Gözlük camları ile düzeltilebilir ve kendi içinde üçe ayrılır.
a- Basit Astigmatizma (-1 ile 180 derece arası astigmatlık)
b- Kompoze Astigmatizma (-1 aks 90 derece arası astigmatlık)
c- Mikst Astigmatizma (+1, -2 , 180 derece arası astigmatlık)
B- İrregüler Astigmatizma: Bütün eksenlerde farklı kırılma derecesi vardır. Gözlük camlarıyla düzelmez.
Tedavide silindirik ( tek düzlemde kırıcı) camlar kullanılır. Kontakt lensler yine aynı şekildedir. Lasik ve Lasek yöntemleri laser tedavisi yapılabilir.
Tıbbi yönden çok değerli olan Kırmızı reishi mantarının, son yıllarda kolesterol düşürücü özellikleri ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Anti kolesterolemik etkisinin yanı sıra, anti tümör, iltihap reaksiyonunu engelleyici, trombosit kümelenmesini engelleyicilik gibi pek çok faydalı özelliklerinden dolayı, üzerinde çeşitli çalışmalar
yapılmaktadır. Ayrıca, anti-allerjen, antioksidant, analjezik, antifungal, antiviral, antiparazitik, antidiyabetik, immunomodulatör, hepatoprotektif, hipotensive ve hipertensive, seksüel gücü artırıcı, kan basıncını ve şekerini düşürücü özelliklerini de saymak mümkündür.
Kırmızı reishi mantarının biyolojik etki yelpazesindeki genişlik, yapısında bulunan alkoloidler, aminoasitler, peptitler, inorganik elementler, steroidler, yağ asitleri ve organik asitlerin çeşitliliğine bağlanabilir. En önemli bileşenleri, önemli farmakolojik etkiler göstermelerinden dolayı, triterpenler ve polisakkaridlerdir.
Vitamin D eksikliği görülmesi riski bazı kişilerde daha fazladır. Risk içeren durumlar şöyledir;
* Gününden önce ya da gelişimi tamamlamadan doğan bebekler,
* Derinin güneş ışınlarını emen pigment yapısında bozukluk
* Kronik böbrek yetmezliği,
* İlerlemiş yaş,
* Güneş ışığının az görüldüğü bölgelerde yaşamak, D vitamini eksikliği görülmesi sıklığında bir dezavantajdır.
Ciddi D vitamini eksikliği çocuklarda kemik zayıflığı, erişkinlerde ise kemik yumuşaması ile sonuçlanır.Her iki mekanizmada da kırıklar, özellikle de kalça kırığına yol açar.